Çox oxunanlar

12 Nisan 2010 Pazartesi

Yerde Kalmış Türk Kanı

Ölüm ‘’İnsan hayatı’’ adlı türkünün son sözleridir. İnsanlar kibi ölümler də farklı oluyor. Şehit olmak ise hem ahireti kazanmak, hem de kalplerde yaşamak demektir. Vatan uğruna şehit olabilme zirvesine ulaşabilen insan yetiştirme, milletin kalite göstergesi olsa gerek. Çünki toprak, uğrunda ölebilen varsa ve gerektiğinde şehit kanı ile sulanırsa Vatandır!... Şehitlerimiz önünde diz çöker, Allah’dan Onlara Rahmet, tüm Türklere baş sağlığı dileriz.

10 yıl önce Azerbaycan halkının hatırasına ‘’Kara Yanvar’’ olarak kazınan ocak ayının 19’nu 20’sine bağlayan gece saat 00 20’de Sovyet Ordusu o zaman uymak zorunda olduğu tüm yasa ve kuralları barbarcasına çiğneyerek kendi paramızla yapılmış, kendi petrolümüzle doldurulmuş ağır teknik araçlar, tırtırlı tanklar ve savaş gemileri ile Baküye saldırdı. Bu ‘’kara gün”leri hatırlamak hem çok acı verici, hem gurur verici ve hem de çok zaruridir: Acı vericidir, çünki, Azerbaycan’a hiç unutulmayacak ağır insani, maddi, manevi zarar verdi; gurur vericidir, çünki, kanlı imparatorluk amacına ulaşamadı Kuzey Azerbaycan’da Milli Azatlık Harekatını (MAH) yok edemedi, tam tersinə bu vahşilik, bu acı Azerbaycan türklerini bağımsızlık uğrunda daha sıx birleşmeye sevk etdi; zaruridir, çünki, bu olay hiç ama hiç unutulmamalıdır; tarihimiz boyu başımıza gelen bir çok facialar hep unutkanlığımızdan kaynaklanmıştır.

Olayın nedenleri:

1.Genel ve geniş açıdan bakarsak, bu, emperyalizmle ona baş kaldıranların kanlı ve acımasız bir mücadelesi idi.

Çarizmin sükutundan sonra Lenin, Markisizmi reforme ederek, halkları, özellikle işçi-köylü kütlelerini, sosyalizm-komünizm idealleri ile kandırarak imparatorluğu yeniden diriltti. Garbaçov ‘’yeniden kurma’’ ve ‘’açıklık’’ (qlasnost-aşkarlık) adı altında demokratik düzenlemeler yaparak İmparatorluğu yeniden berpa etmeye kalkıştı. Ama Lenin gibi başarılı olamadı, halkların karnı yalanlara toktu. O zaman Emperyalizm asıl yüzünü göstrmeye başladı: 1986’da Kazakistan’da Jeltoksan olayları, 1989’da Tiflis’te, çok sonralar Çeçenistanda katliamlar yapıldı. Yani, yani bilinmesi gereken şu ki, bir kere bu tür barbarlıklar Rus emperyalizmi için yabancı değil.

2. Rus, Kafkasya’da çok önemli jeopolitiğe sahip, doğal kaynaklar bakımından çok zengin, bir araya gelirlerse (gerçi zor görünüyor) dünya gücü oluşturacak Türk Dünyası için kilit konumunda olan Azerbaycan’ı, ne pahasına olursa olsun, kaybetmek istemezdi. Hem de, Azerbaycan’ın ayrılması, Varşova Paktı’nın çökmesinden sonra Sovetler Birliği’nin dağılması demekti; Nasıl ki şimdi Çeçenistan’ın ayrılması Rusya Federasyonu’nun parçalanmasını kaçınılmaz kılar.

3. Halklar (SSCB’de 230 civarında farklı dil konuşan topluluk vardı) milli deyerlere söykenen, esil demokrasinin hakim olduğu ülkelerinde insanca yaşamak arzusu içindeydiler. Asırlar boyu ezilen, paramparça olan Azerbaycan türkleri de önce Ermeni hayasızlığına karşı olan mücadelesini her tür fitne-fesat kaynağı emperyalizme karşı çevrilmişti. Elçibey’in önderliğinde Azerbaycan Halk Cephesi aparıcı rol üslenmişti. Mart 1990’da, Azerbaycan Parlamento seçimini AHC’nin kazanması büyük ihtimal idi. Rus yönetimi bu harekatı yok etmek için Milli Azatlık Harekatını doğal ve demokratik mecrasından saptırarak, onu kasıtlı olarak radikalleştirdi, zor kullanmağa ortam yaratdı, tecrübesiz halkı buna sevketti. Belelikle, hem özünün vahşi baskınına hakk kazandırmak amacı ile uluslararası arenada azerbaycan rürklerini sivil yöntemlerle idare olunmayan, isyançı halk kibi gösterdi, hem de eli yalın halkı kendinin alışık ve güçlü olduğu alana-savaş alanına çekti.

Dikkat buyurun, 19.01.1990’da Sovetlerin Ali Organı Bakü’de, saat 00’dan başlayarak olağanüstü hal kararı veriyor. Ordu, ocağın 19’unda saat 21.00’den şehre saldırmaya başlıyor, halka haber verilemesin diye Az.TV patlatılıyor, halka olmazın divanı tutultuktan sonra sabah saat 7’de olağanüstü hal ilan ediliyor. Kısacası olayın mekrli bir plan olduğu ortada.

Olayın Sonuçları: Çoğu alkol almış, aralarında Ermeni asıllı Türk düşmanları da blunan vahşiler çocuk-kadın, hemşire-doktor dahil karşısına çıkan herkesi tanklar altında ezdi, kurşuna dizdi. Sonuç: 170 ölü (çocuk, kadın ve yaşlılar dahil), 744 yaralı, 400 civarında kayıp ve bu kuru rakamların bile belini bükebilecek milyonların ağıt sesi, ana feryatları, ‘’karanfil göz yaşları’’.

AHC paramparça edildi, liderlerinin çoğu tutuklandı, halk bütünlükle olağanüstü hal rejimine tabi tutuldu (1988’den başlayarak kısa aralıklarla toplam 29 ay halk bu rejimde yaşatılmıştı); seçim ertelendi; aynı zamanda Ermenilerin silahlanması ve harbe hazırlığı kolaylaştırılıyordu; halk içerisinde kuvvetler bir birine karşı koyuluyor, dışarda olan suçlu kendi aramızda aratılıyordu; böylece Azerbaycan bağımsızlık sürecine her yönü ile zayıf girdi.

Ama Olayların olumlu sonuçları da vardı: Bir kere halkı korkutup MAH’dan saptıramadı, bence, tam tersine Sovetler Birliği terkibinde bağımsızlığa inananlar da ‘’yeniden kurmanın bir yeniden kırma’’ olduğunu gördüler. Anlaşıldı ki, Moskova için milli liyakat, cumhuriyetlerin bağımsızlığı boş sözlerdir; halkda Sovyet ve Komünist Hakimiyetine karşı nefret gelişti, parti biletleri kütlevi sekilde yakıldı; Halk iktidar ve mühalefet ayrımı yapmadan bir araya geldi. Sokağa çıkma yasağına rağmen 2 milyonu aşkın kişi matem mitingine toplandı, 3 gün matem ilan edildi, 40 günlük genel grev başlatıltı; Azerbaycan Ali Sovyeti başkanının olağanüsü hale itirazı yayınlandı, onun kaldırılması ve ordunun çıkarılması için Ali Sovetin kararı alındı. Azerbaycan dünya kamuoyunun gündemine girdi, İran ve diğer Türk-müsülman devletlerden özellikle Türkiye’den manevi destekler (mühteşem Kayseri mitingi gibi) geldi, ilşkiler gelişti. Bir sözle Sovetler Birliği’nin dağılmasına çok büyük zarbe oldu.

Evet yaşam mücadeledir ve güçlüler kazanar. Hangi yönden olursa olsun, kendini geliştirecek ve güçlü olacaksın. Galiba biraz da kanımızda olan şiir ve mersiyeseverlikle biz bu olayı daha çok ‘’Ağla, karanfil, ağla’’ diyerek ağıt merasimine çevirdik. Oysa bu olay ‘’Ağ ayının’’ ağlamadan, sızlamadan anlamadığını bize anlatmalıydı. Bir Azeri ata sözü var, ‘’Yalvarmakla domuz darıdan çıkmaz’’. Şehitlerin kanı yerdeyken, olayın asıl suçluları cezalandırılmamışsa katillerin Azerbaycan’a ayak basması normal olamaz.

Bugün Azerbaycan çok zayıftır, ama ona hiç yakışmıyor diye düşünüyorum. Ben 1987-89 yıllarında Nahçıvan’da özellikle gençlerin kuş tüfenkleriyle Ermenilerle nasıl savaştığının, Rus tankının üzerine yürüdüğünün canlı şahidiyim; bu millet Nesimiler, Şıhlinski, Mehmandarov ve Hezi Aslanov gibi generaller, Hüseynbala ve Mehtiler yetiştirebilmişse mutlaka bir gün bu milletin genlerindeki kahramanlık, kan yaddaşlarındaki intigam hissi baş kaldıracak ve Ermeni dığalarını kendi topraklarından kovacak, inşallah “Karabağ yarasını” kesip atacak.

Dünyada devletler merak ve amaçlarına uygun kuruplaşmalar halindedir. Ama, kanaatımca, böyle bir kuruplaşmaya herkesten çok Türk topluluklarının ihtiyacı, hakkı ve imkanı var. Düşmanlarımız çok, hem de aşağı yukarı aynı, dil, kültür, örf-adet aynı, çoğrafi mekan elverişli. Ne kadar ki, birliyimiz yoktur, teker teker mücadele yapırık, bu işler o kadar zor olacak. Bu tür ulusal ve taleyüklü işler ‘’dostum-kardaşım’’ ilişkisinden ve ya hakimiyyetde olanların bir birine destek olmak gibi günübirlik siyasetten çok yüksekte, perspektifli, gençlere yönelik uzunvadili bir program olmalıdır diye düşünüyorum. (19 01 2000-ci yıl, TC Azerb. Kültür Derneyi Kayseri şübesi, 20 Ocak Bakü Katliamının 10 yıllığı münasebetiyle konferansda çıxış).

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder